Seni seviyorum demeyim bana!
Ben sizi sevdiğimi söylüyor muyum zırt pırt?
Salak değilim çok şükür. Seviyorsanız anlarım zaten.
İnanmayın o sevgi pazarlamacısı yazarlara, psikologlara, sosyologlara, esteklere, kösteklere.
Çok geç olmadan sevdiklerinize seni seviyorum deyin miş!
Hadi ulan! Lafla peynir gemisi yürüseydi, Nasrettin Hoca koca bir gölü yoğurda çevirirdi.
Kaç kişiye seni seviyorum dediğinizi bir düşünün!
Hangisini daha fazla sevdiniz ya da hangisini gerçekten sevdiniz?
Seni seviyorum dediklerinizin sayısı ne kadar çoksa, kafa karışıklığınız da o oranda artacaktır.
Ayşeyi mi daha fazla sevmiştim, yoksa Fatmayı mı?
Gerçekten sevdiğim tek adam Ahmet miydi, yoksa Mehmet mi?
Peki ya kaç seni seviyorum itirafınız samimiydi? Kaçına mecbur kaldığınız için seni seviyorum dediniz? Kaçı inandı, kaçı inanır gibi yaptı? Kaç kişi sizi gerçekten sevdi? Kaçı samimiydi, kaçı sahte?
* * *
Bir tek saati olan adam saatin kaç olduğunu bildiğinden emindir.
Ama ya saati yanlışsa?
Elinin altında birden fazla saati olan adam ise saatten asla emin olamaz.
Hangi saat doğru acaba?
Eğer hayatınız boyunca sadece tek bir kişiye seni seviyorum demişseniz, işte o zaman kafa karışıklığından kurtulabilirsiniz. Başka bir sevgiyle kıyaslama şansınız olmadığı için, onu sevdiğinizi zannedersiniz.
Peki, zannetmek sevgi ya da aşk mıdır?
Aşk ya da sevgi denilen şey bir YANILSAMA mıdır yoksa?
Mesele bunu fark etmekte mi? Yoksa fark etmeden yaşayıp gitmekte mi?
Şimdi gözünüzü kapatın ve tekrar edin: Onu seviyorum, onu seviyorum, onu seviyorum, onu seviyorum, onu seviyorum, onu seviyorum...
Gözünüzü açtığınızda iki seçeneğiniz var:
1- Hala onu sevdiğinize inanırsınız -ya da öyle zannedersiniz- (Dua edin o da inansın.)
2- Büyü bozuldu, buyurun cenaze namazına. (Aşk öldü, ruhuna el fatiha!)
Gene perişan ettim sizi di mi?
Aslında alçaklık edip bu yazıyı burada noktalamak, sizi şu fani hayata bağlayan aşkı ve sevgiyi de elinizden alıp kaçmak vardı yaaa... Neyse hadi kıyamadım.
Bazı şeyler vardır ki: Ben bir bilmeceyim, ben bir muammayım, çöz beni, beni çözersen hayatın anlamını da çözeceksin şerefsizim diye yaygara çıkarıp sizi gaza getirirler. Oysa asla çözümleri yoktur. Bilakis kurcaladıkça bozarsınız, kurcaladıkça altından çapanoğlu çıkar.
Aşk ve sevgi de çözümü olmayan bilmeceler gibidir. Orasını burasını fazla kurcalamayacaksı n. Hissediyorsan yaşayacaksın.
Seviyor mu, sevmiyor mu? Seviyor muyum, sevmiyor muyum? Kandırıyor muyum, kandırılıyor muyum? Kullanıyor muyum, kullanılıyor muyum? Bu ilişkinin sonu var mı, yok mu? Ben ona layık mıyım, değil miyim? Vırt mı, zırt mı? Zart mı, zurt mu?
Fazla soru sormayacaksın, hassas bünyeleri yormayacaksın!
Öyle bünyeler tanıyorum ki, kendi adına sorduğu sorular yetmiyormuş gibi, karşı tarafın sınav kağıdına saldırıp, onun sorularından da sorumlu hisseder kendini.
Acaba onun sevgisine layık mıyım?
Acaba onu oyalıyor muyum?
Acaba ona zarar mı veriyorum?
Sormaktan ve yormaktan usanmayan bu işgüzar bünyeler işin içinden çıkamayınca, Türk filmi usulü kararlar alırlar. (Reca ederim bu bahsi kapatalım Nalan, bu ilişkiyi daha fazla sürdüremeyiz.)
Ulan Nalan aciz midir ki, onun sınav sorularına burnunu sokuyorsun?
Buradan yetkililere sesleniyorum:
Sormayan ve yormayan sevgili üretin !